Durumlar

Limon gibi sıkıldım
salataya salındım
sızma zeytin yağıyla barıştım
her tabakta tatlıydım.

Adım Emin ama
düşündüm taşındım
hiçbir şeyin cevabını bulamadım.

Halıda hala ayak izlerin
sense elalemin evinde.
Işte durumlar böyle.

Emin Sağlamer

Betonarmeyim

Benim betondan kalbim.
Içim kıpkırmızı ve sarı
şerit şerit filiz filiz
demirdenim.

Çakıl taşı dolmuş karnım
ağzımdan diş değil
taş dökerim.

Topuklarım zemine temel atmış
takıldığım yerde kalır
tutup çeksende direnirim.

Dimdik ve sırık gibi
ne ormana, ovasına
ne de şehrin havasına uyarım.

Soğuk ve gözenekli
hem sert hem de kırılganım.

Islanınca çiçeklenir
sıvamı, boyamı atar
çırılçıplak sokağa atarım kendimi.

Depremde sallanır, çatlar
yüküme sitem tutar
hatta devrilir adam ezerim.

Yani işte aynen öyle
içten dışa, tepeden tırnağa
ben betonarmeyim.

Emin Sağlamer

Bir Çürük Elma,

dalında hala keyifle salınan.

Kurtlu halinden memnun
içi yendikçe
oh hafifledim diye hoplayan.

Güneşin altında kızarıp bozardıkça
keyiften oynaşan.

Salak çocuklar gibi
bir elinde şeker
balkonlardan sarkan.

Yagmurda hindi gibi
bulutlara ağzını açan.

Rüzgarda salıncak
muhabetti yapan.

Ağaç çoktan onu bırakmış olsa da
keyifle hala dalında salınan
bir çürük elma.

Emin Sağlamer

Sınıf 1C

Portakal turuncusu bir arabadan inip
Bir elimde annemin eli, bir elimde defterler
bir cesaret giriyoruz ağır tahta kapılardan
garip kasvetli kokan ilkokuluma.

Taş hollerde bir ileri bir geri gitmeler
koşuşturma, zil çalıyor, gecikiyoruz
sonunda sınıfımı buluyoruz
ve sırama yerleşiyorum.

Içime sanki çiviler ve bozuk paralar atılmıs
ve midem heycandan döndükçe
hepsi birden iç karartıcı sesler çıkarıyor.

Annem elimi bırakıyor
"ben şimdi gitmeliyim diyor"
gözlerimde yaşlar, içimde ayıplar
siramdan onun odadan çıkışını seyrediyorum.

Bir kalabalık ortasında ilk defa tek başıma
hayat boyu sürecek olan
kendimi yabancılara kabul ettirme uğraşına işte böyle
herhangi bir günden farkı olmayan bir sonbahar gününde
Nişantaşı ile Şisli arasında
trafiği hep tıkalı bir cadde üzerinde
bir beton binada başlıyorum.

Emin Sağlamer

Sahipsiz Bavul

Hava alanında sahipsiz bir bavul;
yükünden şişmiş, karesi, köseşi kalmamış,
her fermuarından otuzbeş diş çıkmış.

Sahipsiz ya, ona buna niyetli
arabası evi olan herkese gönlü açık
bekler granit kaplı terminal köşesini.

Sigara dumanında başı ağrılı
adı adresi yazılı cebi yırtılmış
çocuk gibi ön ceplerinden misketler
kurtulup kaçmış.

Polis gözetime alır
sonra röntgen makinasından
bomba makinasından
el aramasından gecer
dağıtılır toplanır.

Sahibi ise yine yolda
Otobüsünde, taksisinde,
hatta başka uçağında.
Bir yanında bavulu
öbür yanında bizimkinin yokluğu.

Emin Sağlamer

Teslimat

Parçalanmak istiyorum
çakıl taşı gibi yığılmak
bir Karadeniz vadisinin yaralı bağrına.

Öğütülmek istiyorum
buğday taneleri gibi üzülmeden.
Bembeyaz olup yığılmak istiyorum
fareli bir değirmenin köşesine.

Elenmek istiyorum
bu çılgın televizyon yarışmasından.
Yıkanmak istiyorum makarna gibi yığılıp eleğe
tuzumu soğuk sulara vermek.

Kurutulmak istiyorum
çamaşırlar gibi.
Yok öyle reklam misali ovalarda değil
kurutma makinasında
döne dolana, sıcak esintiler arasında.

Katlanmak istiyorum
bembeyaz bir kağıt parçası gibi.
Kat yerlerimden geçen o parmakla yağlanmak,
güreşmek istiyorum yemyeşil Kırkpınarda.

Toprağa verilmek istiyorum
siz beni hala severken
gözümü yummak sarılıp sarmalanmak
yaş çay taneleri altında
bir nefeste bin yüzyıl uyumak.

Emin Sağlamer

Sahibinin Adı

Gözlerimden gözlerine akan yaşlar,
anlımdan rüzgarda havalanan saçlar,
hepsi seni isteme suçundan
teker teker hapis yattılar.

Kara kazanlarda kaynattığım çaylar,
dönüp dolaşıp senin masanı buldu.
Kıvrak Rus bardaklarından taşıp,
beyaz örtülerde leke oldu kaldı.

Gerçeği gördüğüm an anladım
her işven, her sözün, hepsi oyun icabı.
Sahneye gerek yok, bahçeli-havuzlu
boğaz villanız dekor olmuş ardımıza.

Bir bunaltı, bir üzüntü, bir buruk sevinç derken;
Gidip gelmeler anlatıp dertleşmeler arasında,
kırmızı ucuz bir top oldu kaldı kalbim.

Atıldı, tutuldu önce mahelle maçlarında;
Sonra arsızca dadandı Levent bahçelerine.
Birden kendini buldu yaşlı teyze elinde,
mutfak bıçağını görünce hepten söndü gitti.

İşittiremedim sözlerimi sana;
Çığlık çığlık martılar,
caddede iğrenç kokoreçciler,
hatta nezih sokak ayıları bile,
benim yerime sana laf atıp durdular.

Sonra arkadaslar aradı senden konustuk.
Yine anlatamadım sende ne bulduğumu.
İstiklal caddesinin sigara dumanında,
binmediğim tramvaylarında,
çılgın gazino hayatında kaybettim seni.

Otobüse bindim durağında durmadı.
Kara ağaçlı yolunu aradım buldum,
o dik yokuş dizlerime göz açtırmadı.

Geniş kaldırım taşına oturdum,
isteklerim bir yanıma yığıldı.
Kalbim Boğaz ayazında sakinleşti önce,
sonra hepten durdu.

Emin Sağlamer

Çamaşır

Öyle ağır ki yükün
ne gününde ne gecesinde
ne sokağında ne yatağında
taşıyabildim senin sevgini.

Insan istediğini çabuk çabuk,
erken erken elde edince
ne yapacaınıi bilmez olurmuş.

Ben de senin o ışıyan içinden
derin sular gibi sakin hallerinden
yeşil gözlerinden, uzun saçlarından
kendimi kurtaramadım.

Ellerinde serin bir nem
dudaklarında yine kiraz tadı
omuzlarında tanıdığım o koku
uzun saçların yüzünde.
Dertli başımı davet eden
sisli bir çam ormanı bedenin.

Öyle sarılmışım ki sana
düğümü çözememiş çamaşırcı kadınlar.
Ikimizi de atmışlar birden makinaya
döne döne arınalım diye.

Ama tahmin edemediler herhalde
bizim aslında elde yıkanmamız icap eder.

Emin Sağlamer

Üçyüzatmış Derece

Sabaha kadar sevişmelisin sen benimle
yatak, örtü, abajur derdine düşmeden
vermelisin bir taşkın ırmak bedenini.

Canımı unutmuşum, kadehlere dolmuşum.
Taşkınlıklarım dantellere leke olmuş.
Ellerimdeki o uzun mavi mektuplar
birer güvercin gibi adresini bulmuş.

Bu sevginse eğer, nefretinden korkarım şimdi.
Daha kapıda paltomu çıkaramadan
bacaklarıma sarıldı kıvrak bir kedi.
Ağzında süt kokusu ama
tırnaklarında alevler
geleceğimizi tenime çizdi.

Bazen çatışık, biraz kesişik,
aramızdaki açıları toplamışlar da
ücyüz-atmışa varamamış
üniversiteli hocalar.

Emin Sağlamer

Sekiz Bardak Su

Sabah karanlığında çekmecelerde arayıştayım.
Pasaport, cüzdan, vesikalık fotoğraflar ellerimde.
Valiz kilitleri, bir film parçası hepsinde kararsız izlerin.
Aile albümlerinde gülümsemen, yanında durmuş saatler,
yüzüne vuran bir gölge al baştan seni bana anlatır.

Yazdığın uzun mektupları yine okudum,
Bu satırlar gercekten içten olsaydı
burada yanımda olurdun şimdi;
halbuki ucuz mektup kağıdına yazılmış
sözlerin gibi sen de soldun gittin.

Anlaşılan sabah sabah aradığım
o ilk anlarda arsız ellerinin teri,
açık alınlı herhangi bir yabancı gibi
seninle sabahlara kadar sevişip,
öğlenleri gülümseyerek kahvaltı etmeler.

Ağlamıyorum artik gittiğin gündeki gibi,
her gün 8 bardak su içmiyorum artık,
çünkü içimdekiler iste o sularla aktı gitti.

Emin Sağlamer

Turşu

Açıklaması zor biliyorum;
O gün gittiğin kahvede karşında
benim yerime nasıl da yabancının biri vardı.

Nasıl oturdunuz, kim kahveyi içti
Kimin önünde limonlu çay vardı.
Pasta yaş mıydı? Yoksa hepten bayat mıydı?

Camda kalabalık caddenin gölgeleri,
otobüstekilerin gözlerinde onun kısacık eteği
Senin gözlerinde her cilvesi her işvesi,
masada tilki elleri seni pusuda bekledi.

Günes batarken nasıl da ilişti usulca aranıza
o telaslı ve titreyen çatala, tabağındaki kırıntılara,
pecetedeki kırmızı altı numara dudaklara.

Kimbilir kaç defa her türlü haylazlık aklından geçti
Elin gözün ve pantalonun kaç defa beyfendilik yerine
büsbütün sokak zamparası gibi arsızlığı istedi.

Şimdi, altına yapmış çocuk gibi karşımda oturuyorsun.
Yürüyüşün bile değişti, halbuki boşuna inkar edişin,
turşuyu yemiş şimdi suçlu suçlu yere bakıyorsun.

Emin Sağlamer

Sutan Ahmet'te Delirmisim

Gökyüzünü kavanoza koyup sana vereyim
bir tek benden seni bırakıp gitmemi isteme.
Bırak artık yakamı, bırak, dertliysem dertliyim.

Narin minarelerden boşalır meydanlara
doldurduğum cam kavanozlar.
Dökülür önce reçeller, ballar,
sonra beklentiler ve acılar.

Paramparçayım camisinde, hipodromunda
çevremde dikili taşlar kara ceşmeler.
Beni tırmalıyor goğsümde yabancı eller.

Beni de at minareden durma
bir ezan vakti sal beni boşluğa
inancım tam ise
belki o çağrının sırtına biner de
yere sapa sağlam inerim,
yada hepten batmışsa ruhum
yere çakılır, derinlerdeki eski
Bizans sarayını ziyaret ederim.

Emin Sağlamer

Kalemtraş

tanrı dediğin
üç yaşında arsız bir çocuktur ya
belimden tuttuğu gibi
kapmış beni bir yaz günü.
bir elinde hayat dediğim kalemtraş
bir elinde ben.

başım önde yürürdüm
en önce de aklım gidiyor elden.
bana yakışıklı derlerdi
yüzüm de yavasça çekiliyor sahneden.
omuzlarımda beklentiler ve yarınlar,
içimde cıva olmuş kara kursun
ağırlığı bir zehir gibi akıyor.
kollarımda biriktirdiklerim anlamsız
ceplerime girip para olmuş emeklerim
cüzdanımda vesikalık fotoğrafım yanında ehliyetim.
belime sarılmadan beni sevenler bir yanda
on tırnak borclu olduklarım eteklerimde.
bacaklarım beni istemeyenlerin yokuşlarında.
dizlerimde edepsiz arsiz çocuklar,
baldırlarıma bir kara kedi sarılmış
ayaklarımın altı hepten insafsız beton.

yavaş yavaş bıçaga doğru
ilerlemekte yolum
üc yaşında bir çocuk elinde
hersey bitiyor santim santim
şu hayat dediğim kalemtraş içinde
her gün eriyip bitiyorum ben de.

Emin Sağlamer

Sabret gönül

Ne olacaksa yarın olmadan olsun.
Bekletmeyin artık, çünkü dün gençtim,
bügün yorgun ve bezmişim.

Sabırsız dizlerim titremede,
elimde kalem tedirgin,
bir onda bir bunda aranışta gözlerim.
Otururur beklerim kararsız gecesinde
uykulu üzgün sabahında.

Başımda yine azgın köpekler
bu sefer ben ne önlerinde
ne de onlar ardımda.
Tahta çitine takılıp kalmış
boş boş çocuk beklentilerim.

Çok şasırmış gibi bir haliniz var,
beklemiyordunuz galiba benden bu şikayetleri.
Çok mu söylediklerim, çok mu boşuna dertlerim?

Elbette fakir olmayanlar da yanar,
elbet doğru dürüst sevmeyi bilmeyenler de üzülür,
elbet iyi okuyanlar da sınıfta kalır bir gün.

Emin Sağlamer

Boğaz Yalısı

Bir de sen olmasan
ne kalır o danstan içimde?

Dönerek savrulur her kelime
uçup gider üzüntüler bir nameyle.

Üzerimde gittiğin günkü gömlek
pencere başında seni beklerim.

Dünü bugüne, bugünü de yarına ekler
yaptığım o ağır karışımı fırına sürerim.

İçimi dışımı kabullenmiş
halimden memnun otururken
şimdi yine canım çekti seni.

Anlaşıldı, tamam gelmiyorsun.
Ama gece yarısı bana öyle demedi.

Pazartesi tövbe ederim,
hatta belki çoktan unuttum derim.
Carsamba akşamı bol bol adını soverim.
Cuma akşamı yine sana vurulur
Işte o gecenin yarısı
bir boğaz yalısı gibi yanar giderim.

Emin Sağlamer

Yaprak Dolması

şiir yazmalı
dert anlatmalı
dert yoksa
dert sahibi olmalı
uyumalı
kalkmalı
bügün olanları yazmalı
seni yazmalı
sensizliği yazmalı
düşünceler olmalı
sinirli anlar, alınganlıklar
üzüntüler olmalı
başta dertler
hatta kayıplar
bu hayatı yoğurmalı
tuzlamalı
sabırla sevgiyle
kara yeşil yapraklara
küçük birer hediye gibi
sarmalı.

Emin Sağlamer

Levent Asigi

Ciplak sokak lambasi altinda arayip
bir kar tanesinde icinde buldugum sensin.

Masa basinda cay dokuldugunde
zamansiz yanarak kaybettigim sensin.

Islanmis gozlukler ardindan okurken
beklenmedik bir anda ezberledigim sensin.

Suyuma ilac diye ekledigim yillarda
kivrak caddelerde aradigim sensin.

Bogaz sirtlarini yalayan ruzgarda,
Ciragan sarayinda kirik camlarda sensin.

Ortunmekten bezmis birinin annesinin
agir agir terlemesinin sebebi sensin.

Levent'in yuksek duvarli evlerinde
adi bilinmeyen komsularin kederi sensin.

Sararan umutlarin dugumlendigi yerde
azgin kopeklerin haykirislarinda yine sensin.

Bir ormanda, sabah alnima damlayan
beklentilerin yazildigi defter sensin.

Emin Saglamer

Unutma

Dudaktan dudaga
agirdan ve sessizce akan
her sozun anlamini tek tek cikarip
butun bu yillarin toplamini hesaplayan
aklimda bazen anlamsiz isler.

Gozlerimi kapadim,
basimda cifte yastiklar.
Yorgani uzerime cektim ama
senin nefesinde
yine agirdan tatli esintiler.

Karanlikta gozlerin acik
bana bakiyorsundur simdi,
hala yaninda miyim diye.

Konusmadan sana anlattigim her soz
her derdimde acilan o telefonlar
ucaklarda gecen saatler
akan sularda iki kafa
iki beden ve aramizda
sabunlar icerisinde yuzen
sarhos bir ben bir bencilligim.

Unutmak mumkun degil seni
her ayri gunumuz icin bir
parca, bir ucurum da ben ayriliyorum
her yanliz oturdugum masa icin
satir satir seni kendime anlatiyorum

Beklenen tren bir turlu gelmiyor.
Daha trene binmeden,
yolculuk kitabimi coktan bitirdim.

Emin Saglamer

Portakal

Gunes anlimda sicak bir avuc gibi
basimda ruzgar babamin elleri.

Kollarimda insanlar annem gibi
sicakliklari ayni otuz yedi.

Sarilmisim once
akrabaya dosta yabanciya.

Sarilmis sonra salonun halisina
bahcedeki kara agaclara.

Tutunup kalmisim hem gecmisine
hem de curuk seker elmasina.

Yatakta bir put gibi yatmaktayim.
Ne tapilmakta ne tapmaktayim.

Kitapsiz cennetsiz cehennemsiz
kendi tenimde bana gore bir yoldayim.

Kapali gozlerimin uzerinda altin paralar
gelecegin hesabi icin yatirilmis.

Ellerimde gul yapraklari
o dikenli yollarin yaralarini sarmis.

Yuk tasimamiz omuzlarim
Nasirlanmamis ellerim
Yanlis sozlerim
Tuhaf hallerimle
iste ben benim.

Emin Saglamer

Kitabimi Yaz

Ben daha elli sene yasamadan
yuz ustu dusmenin o utanc dolu kitabini
yirmibes yasinda yazdim.

Leventinden Taksim sokaklarina
bir taksi bile tutamadan,
dolmusa, otobuse binmeden,
yurudum oyle sessiz.

Dolmabahce'den gecerken
agaclar egildi teker teker omuzlarima
sonra Bogaz ruzgari arkamda
gecmisimi gelecegimi sovdu gecti.

Vapurunda kararsiz yolcusu,
Fenerbahce stadinda fanatik taraftari,
muzesinde kendini bilmez turist,
otelinde gozu kapali ihanet ve sonuclari
yollarda ben kirik, ben paramparca.

Taksim meydanindan
cilgin Istiklal caddesine,
kuyrugum tramvaya takilmis
agzimda profiteroller
vura vura ben anlattim derdimi
benden dertli kaldirimlara.

Ellerimde minareler kalem
ceplerimde sokaklar satir satir defter.
Gok yuzunde bugun yine keder,
ve o eski ilk okul deflerlerinde
ben benden de beter.

Emin Saglamer

Evlendin, is ettin

Is ettin de yanimiza geldin
elinde sondurdugun sigaranin
cazip nefesi, gozlerinde
yine o tanidigim kahverengi.

Ama aniden uyandim ruyamdan.
Atlantik otesindeki o eski odalarda,
o bitmek tukenmez yesilliklerde, ne de
o nezih restoranlarda degiliz.

Iste Istanbul'un ortasinda
yine karsimdasin,
her sozun, her cilvenle
yine benim icimde cam parcalari,
yine kediler tirmaliyor bacaklarimi,
yine cay yakti, pasta bayatti.

Mutfak bicaklariyla dograndi ellerim
o el sikismasinda.
Metal cevheri degmis gibi
yandi yanaklarim optugunde.

Nefes alip verinceye kadar
oldu ve bitti butun bunlar.
Sanki hic olmamis gibi
bizimkiler seni cekistirmekte
bense seninle gecirdigimiz
o tomurcuk anlarda
di'li mis'li gecmis zamanlarda
ismarladigim tatlinin adini unutmus
garsonu beklerim.

Emin Saglamer

Taksim

Su bakisindan anladim
beni sever gibisin.
Sabahlari uyandiginda
geceleri uyku basmadiginda
beni dusunur gibisin.
Aklin fikrin bedenimde
isin gucun beni dusunmekte
ama umudu keser gibisin.
Kara orumceklerle bir olmusum
kosemde bir ag kurmusum
icine duser gibisin.
Halbuki benim evim barkim var
sevenim sevmeyenim var
haberinde degil gibisin.
Hizli arabadan ucan mendil
senin hesabinda yine ben bencil
bana kizar gibisin.
Yarin bugun oldugunda
uzuntu ve sevgi duruldugunda
beni unutacak gibisin.

Emin Saglamer

Bisiklet

Yillar sonra hatirlananlar
simarik ve yalanci kafamda.
Hergun ayni hikaye, usanmiyor
gecemde gunduzumde cinliyor sessizce.
Bugun yine cam bardaklar kiriliyor
Levent caddelerinde.

Asfalt narin tenden geciyor,
alip goturuyor geri gelmiyecekleri.
Bisikletin tekerlekleri donuyor
uzaklar yakinlasip burasi oluyor.
Agaclarda gunes altin taneleri,
tenimde bir telas bir urperti,
ince nehirler akiyor yuzumden.

Yokustan kendimi saliyorum,
hersey bitse diyorum olmuyor.
Hep bir baska sokak,
bir baska kose karsima cikiyor.

Frene bassam da durmuyor bu akis,
zil calsam ne fayda.
Durmak imkansiz, arkama baksam
pesimde azgin kopekler kosuyor,
evler yaniyor, yolda asfalt kayniyor.

Kahverengi kepengler arasinda kaldi
parmaklarim. Ezildi yok oldu canim.
Benim derdim beni biliyor gunlerdir.
Soz soyleyebilecegim tek nefes sahibi,
tek insan yok gunes altinda.

Yol devam ediyor,
on yedi sene once
bitmesi gereken bir oyun
hafizamda uzayip gidiyor.

Emin Saglamer

Mahkeme

Bir pazartesi sabahi
hep beraber dusmusuz bir mahkemeye.

Ne delilim var ne sahitim,
avukatim benden beter zampara
hakim bey anlayis gosterin.

Bu kacinci durusma, bu kacinci yalan
alnimdan akan kacinci ter damlasi
sormayin boyle zor sorulari hakim bey.

Yollarimda sebepler sonuclar vardi
dogrudur, ama vallahi girmedi cebime birsey
hepsi hizmet oldu yagdi devlet dairelerine.

Ellerimde torbalar dolup tasmisti
sonra adimi unutmusum,
kaldirim tasina oturmusum
oldu butun bunlar o gun, dogrudur.

Eskiden boyle degildi derken
kabul edemedigim yarinlarda kalmis aklim.
Ne kirkimi, ne ellimi, ne de seksenimi isterim.

Cok uzatmayalim hakim bey
hava cok sicak zaten cabuk cabuk karar kilip
bir de ruhuna fatiha ile tuy dikelim uzerine.

Cukuru acele kazip arka bahceye
icine bir beni bir densizligimi birakin.

Ortun sonra serin yas cay tanelerini
herbiri dertlerime deva olsun,
yeter ki icimde kabaran o durtuler
gun gelsin hepten dursun.

Emin Saglamer