Büyük evinde otura dur sen
belki kendi başına da
mutlu olabilirsin sen.

Boynuna sarıldığımda yılan gibi
derin bir nefes çektim içime
beraberinde acizliğim.

Nasıl çıplak perde arkasında
sarıldığımız o anda sen de
sen de sevdin aslında.

Güneş taneleri odaya süzülürken
halı üzerine yığılıp kalmıştık
erken baharın soğuk gününde.

Uyuyup kalmıştın elimde
yaramaz bir cocuk gibi
o masum halinle sen benimdin.

Aniden telefon çaldı
ayağa fırladın ve oda içinde
o tanıdık dansa başladın.

Arabada sarhoş ben
arabada sakin.

Gün ortasında yolda
bir siyah araba.

Bir saatlik yolda
Ellerimde senin kokun hala.

Emin Sağlamer

Aşkın Buzdolabı

Üzüntünün adresi var mı?
Peki mutluluğun dolabı?
Bütün bunları içime atıversem
hepsi aniden taşar mı?

İhtirasın belediye onaylı imarı
yanında sensizliğin kitabı
sokakta elimde diploma
bitirmişim densizliğin okulunu.

Yokluğun yegane kıtasında ben
senin yanında sensiz başka katta,
ayrı yatakta sabrın son odasında
hala senin ismini yazıyorum
düşüncemin şiirine.

Emin Saglamer

Beş Vakit

Herkesin işi gücü bana takmada, Boğazından villasından bana hava atmada ucuzunu alıp bana pahalıya satmada sokakta meydanda bana bir omuz koymada. Pazar mı zannettiniz burasını lan başlarım salısını çarsambasını şimdi ha. Kapalı bu çarşı boşuna uğraşmayınız hiç. Kapımı penceremi tırmalamayı kesin sararım şu süpürgeyi belinize bacağınıza. Geçin karşıya da yeniden bir bakın bana. Size silkiyorum şimdi hem de iki beyaz yaka. Ne Anadolusuna, ne Rumelisine, ne tangosuna, ne de lotosuna, Alışamadım ne sizin havanıza ne de sazınıza. Yok öyle hiç kızmayın, aman sakın ha alınmayın. Benimkisi öfke değil sadece üç öğün tasa. Sizin bildiğiniz bildik ama size sitem bende beş vakit bir başka dilden dua. Emin Sağlamer

Fondaten Sevgilim

Dizlerime ardı sıra vuran kelimelerle
üzerime üzerime gelişin.

Uzun kahverengi saçlarının arasından
bana göz atan yırtıcı gözlerin.

Bir bacağını öbürünün üzerine atışın.

Ellerinde bir beklenti, çantanda bir mahalle yük
ne istiyorsun benden?

Dudaklarını tekrar tekrar ısırman.

Göğüslerini küçücük kazağının içinde gerip
büsbütün etrafımızı galleyana getirmen.

Lokantanın ortasında ağlaman,
manikürlü tırnaklarınla her damlayı düşmeden yakalaman,
olabilecek herhangi bir rimel felaketini ustaca atlatman.

Bütün bunlar çekilir gibi değil.

Yanında oturdukça kendimi senin bağrına değil
vapurlarla yağlanmış, martılarla arsızlaşmış
şu kara sulara atmak geliyor içimden.

Ince yüzlü fondaten sevgilim,
mavi mektup kağıdına yeşil mürekkep'le yazan,
saçı uzun, eteği kemerinden kısa,
çorabı hem külotlu, hem de karolu sevgilim.

Ben seni aslında hiç sevmemişim.

Emin Sağlamer

Bina

Alnımdan aşşağı süzülen o tuzlu damlalarda,
gözüme kaçan o sokak tozunda,
içimi buran o bunaltıların
leblebi gibi kararmış taneleri var.

Eğer bir makina olsaydım
çoktan hurdaya çıkmıs olurdum.
Hani eskiciler dolu olur
kimse ne yenisini ne de eskisini ister ya,
işte ben oyum.

Sönmüş balon gibi
umutsuz bir köşeye çökmüş
boşu boşuna kendimi üzerek
zaman geçiriyorum.

Dertlerimi anlattıkça
sorunlar kıvrak bir yılan gibi
beni sarıyor.
Sonra kör düğüm düğümlenerek
beni karnımdan sonra göğsümden
en son da boğazımdan sıkıyor.

İçimde yine kor sobalar
kış vakti karartmalar
komşuda uyumsuz işler
telefonda annem
içimde mutsuzluk yüz kat bir bina.

Emin Sağlamer

Bir İstanbul'da Bin Sonbahar

İçim parçalanıyor ayazda
Boğazda dalgalar gibi.

Sonbahar birikiyor dudaklarıma
ağır ve kararlı.

Bir tünele girdim
farlarım, sileceklerim kapalı.

Tekerlekler döne dursun
ben geçmişe dönemiyorum.

Sarmaşık gibi almışsın içimi
senden öncesini hatırlamıyor;

Sensiz bir dünya,
sensiz bir sonbahar düşünemiyorum.

Yapraklar alev aldığında
penceremde o tanıdık rüzgar ıslık çaldığında,
Boğaz yine hırçınlaşıp çocuklaştığında,
kapı başında oturup dönüşünü bekliyorum.
Gelmiyeceğini bile bile.

Emin Sağlamer

Horozlu Sevda

Sen geldin ya içim savruldu tarlalara.
bedenim başak dalgalarına yenik
tenim güneşte nefis bir pestil.

Sen geldin ya şarap oldu her bardak su
hem gecesi hem gündüzü sonsuz
yıldızlar tepemizde İstanbul'u tavaf etti.

Beni hamama atsan
eski bir halı gibi yıkasan
kaynar sularla kese yapsan da
bu arsız istekler yılan gibi kıvrılıp çıkmaz.

Bankaya yatırır gibi yatırdım tüm umutlarımı sana.
Bir iflas daha kaldıramam
ne sigortası, ne dostu bu sefer kurtarır.

Bırak artık annenin tasvip ettiği damat adaylarını da
bizim sokağın başında düşelim kaldırımlara .
Sabah erkenden komşu eş dost uyandıralım
horozsuz İstanbul sabahını salalım kahkahaya.

Emin Sağlamer

Cereyan

Bir yanım pencere öbür yanımda kapı.
İkisinin arasında
bende ne renk ne de umut kaldı.

Elimde kahve fincanı
gözümde başkasının kocası
kurulmuşuz salona
oturuyoruz hem tembel hem manalı.

İçinde kıskançlık, elinde endişe
bir kaşını kaldırıyor
öbürünü indiriyorsun.

İyi ki de saçını yaptırmışsın sarışın şey seni!
Ayak tırnağın Fransız, ellerin Hint kınası
bir yanın Asya öbür yanın Avrupa yakası.

Ben istesem kocanı
sen "dünyada olmaz" bile diyemeden
çalıp yanlış işlere alıştırıp
evini yıkmaz mıyım sanıyorsun?

Emin Sağlamer

Son Durak

Sakat kalbim çekemez bu yaştan sonra
böyle arsız sevmeleri, sarsıntılı gecesini
yorgun sabahını.
Olduğu yerde kalır
diz çöker oturur beton kaldırıma.

Niyetim yok değil yanlış anlaşılmasın
sonra bir de alınma beğenmedi diye.
Ama hadi sen geç git bu duraktan
durak karar değiştirip
niyetli niyetli lambasını yakıp
otobüsün yolunu beklemeye düşmeden.

Savrul şu köşeden
sarmaşıklar savrulsun.
Sonra ardından bir toz, bir duman,
belki bir kaç çöp tanesi.

Bir de baktın yine herşey aynı
yine aynı sakin Levent caddesi
yine delik deşik yolu, su birikintisi
yine yolda ağır adım emeklisi
sanki o otobüs buradan hiç geçmemis gibi.

Emin Sağlamer

Kızıl Kale

Tepe başı kızıl kale.
Tüy gibi dikilmiş
boktan bir İstanbul tepesine.

Ne öyle pazar akşamı işgale gelir,
ne de kapıdan İstanbul selamına.
Ne şehidi vardır, ne de gazisi.

Gazete okumaz, siyasi konuşmaz
televizyona bakmaz, dergi karıştırmaz
sokakta merhaba demez
yani anlayacağın uyumsuzun biri.

Istiklal, izmihlal, celal, hilal dersen
sıkılır, oflar puflar gider aman sakın ha.

Haline duruşuna baksan
zannedersin bir tarihi var.
Ama gel gör ki
bizimkinin önü sur
arkası tiyatro seti.

Emin Sağlamer

Artık Gerisi Farketmez

Bundan sonrasında ne seni
ne de kendimi isterim ben artık.

Bırak terli elimi ne olacaksa, olsun.

Unut unutacaksan
Kibarlığa, yalana gelemem artık.

Ben vazgeçtim ya
artık gerisi farketmez.

Emin Sağlamer

Kösele

Daha taksiden indiğin anda
gözlerin benim üzerimde
zaten isteksiz yüzün döndü birden
oldu adi kösele.

Konuşmadın yemeğin yarısında.
Annen anlattı halini, dertlerini
gereksiz detayları da caba.

Elinde sigaran; Annen yanında
baban İstanbul'dan hesabına para basmakta.

Ne de kolay garsona dönüp
şık sarap ısmarlamak
yok hiç kayak yapmamışım diye
beni beğenmeyip
bir kaş indirip öbürünü kaldırmak.

Emin Sağlamer

Yıldız Çorbası

Sanki beş dakika önce bakkala gitmişsin gibi
hevesle açtım kapıyı seni görünce.

Kırık bacak, çatlak tahta masa demedim
serdim beyaz işlemeli muşamba örtüleri önüne.

Bir surahi su, tuzu biberi de koydum yanına.
Ecnebi usulü diyet kolasını bile esirgemedim senden.

Istersin diye domates peynir doğradım
kayık tabakları saldım uzak yakın denizlere.

Kepçe kepçe gökyüzünden yıldız çorbası yaptım sana.

Ay dedeyi kovaladım ağaçların arasında,
terli arsız sırtı havlulu düştü kırmızı fileme.

Önce dilimledim sonra yağda kıtır yaptım sana.
Ay dede pek yakıştı leziz çorbama.

İşte önünde gece yarısı yıldız çorbası,
içinde döner durur durur büyük ayısı,
küçük ayısı, dolandırıcısı, şarapçısı.

Domates gemisi, peynir tayfası,
yanında talihsiz yolcusu
hesaplaşıp durdular geçmişle,
senin gibi, benim gibi
Boğaz'dan Haliç'e yol bulmaya çalışan
inatçı kör balıklar gibi.

Emin Sağlamer

Asansörde

Bırakmam mümkün değil seni
memleketim gibi kokarsın geceleri.

Sevmemek elde değil bu elleri
her dokunuşunda içimde bir çığ felaketi.

Kollarında cansız bir kukla gibi kalmışım,
her eklemimde ayrılık beklentileri.

Ter oldu sonra unuttuğum günler,
aniden anlımda damla yüklü kelimeler.

Bir bardak su, sonra bir bardak daha
içimde sürahiler dolusu istekler,
lekelenmiş ipek halılarda senin izlerin.

Yılların yükünü üslenir asabi dalgalar
kumdan kaleler yıkılır dünden bugüne,
içimde yine bir zelzele yedi şiddetinde.

O sabah Levent'de bir evin metal kapısı çalınır,
3 kat perdelerden güneş önce ağırdan süzülür,
sonra yatağa tırmanır, aramıza girer.

Asansörde kalmak gibi seni sevmek.
Önce çıktığım katı unuttum, belki biraz telaş;
Sonra sakinleştim, yere oturdum;
Kafam avuçlarımda, avuçlarım kafamda
beraber sonumuzu düşünürler.

Emin Sağlamer

Horozlu Sevda

Sen geldin ya içim savruldu tarlalara.
Bedenim başak dalgalarına yenik
tenim güneşte nefis bir pestil.

Sen geldin ya şarap oldu her bardak su
hem gecesi hem gündüzü sonsuz
yıldızlar tepemizde İstanbul'u tavaf etti.

Bankaya yatırır gibi yatırdım tüm umutlarımı sana.
Bir iflas daha kaldıramam
ne sigortası, ne dostu bu sefer kurtarır.

Beni hamama atsan
eski bir halı gibi yıkasan
kaynar sularla kese yapsan da
bu arsız istekler yılan gibi kıvrılıp çıkmaz.

Bırak artık annenin tasvip ettiği damat adaylarını da
Bizim sokağın başında düşelim kaldırımlara
Sabah erkenden komşu eş dost uyandıralım
horozsuz İstanbul sabahını salalım kahkahaya.

Emin Sağlamer